Diyabet Cerrahisi

Erişkinlerde görülen diyabet türüne Tip 2 Diyabet denir. Pankreas insülin üretir; fakat insülin direnci nedeniyle vücut bunu gerektiği gibi kullanamaz. Daha çok 40 yaş üzerindeki kişilerde ortaya çıkar.

Tip 2 Diyabet

Tip 2 Diyabet Nedir?

Erişkinlerde görülen diyabet türüne Tip 2 Diyabet denir. Pankreas insülin üretir; fakat insülin direnci nedeniyle vücut bunu gerektiği gibi kullanamaz. Daha çok 40 yaş üzerindeki kişilerde ortaya çıkar.

Tip 2 Diyabet belirtileri nelerdir?

Tip 2 diyabetin başlıca belirtileri; sık idrara çıkma (poliüri), çok su içme (polidipsi), çok yemek yeme (polifaji), kilo artışı veya kilo kaybı, plazma kan glukoz düzeyinin yükselmesidir (aç karnına 126 mg/dl’den yüksek olması).

Diğer Tip 2 Diyabet belirtileri nelerdir?

  • Ağız kuruluğu
  • Yorgunluk
  • Vücuttaki yaraların geç iyileşmesi
  • Kuru ve kaşıntılı cilt
  • Sık geçirilen enfeksiyonlar
  • Bulanık görme
  • Cinsel sorunlar
  • Ellerde, ayaklarda veya ağız çevresinde uyuşma, karıncalanma

Tip 2 diyabetin nedeni tam bilinmemekle beraber; bazı risk gruplarında görülme olasılığı daha yüksektir. Bunlar:

  • Kilo fazlası olan bireyler
  • Beslenme alışkanlığı bozuk olanlar
  • Sedanter yaşam tarzı olan (egzersiz yapmayan) bireyler
  • Ailede başka kişilerde diyabet hastalığı bulunanlar
  • Gebelik sırasında diyabet gelişen veya 4,5 kg’dan daha ağır bebek doğuranlar
  • Bir hastalığın veya yaralanmanın stresini yaşayanlar
  • Stresli bir hayatı olanlar

Tip 2 Diyabet Tedavisinin Esasları Nelerdir?

Birinci basamak tedavi planında:

Diyet, yani beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi

Yaşam tarzının değiştirilmesi

Egzersiz programlarının uygulamaya konması yer almaktadır.

Eğer bu tedavi planı ile kan şekeri normal sınırlar içinde tutulamazsa; ağızdan hap olarak alınan şeker düşürücü ilaçlar tedaviye eklenir. Ancak bazı hastalarda kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir.

Kan Şekerinin Sürekli Yüksek Değerlerde Olması Vücudumuzdaki Organları Nasıl Etkilemektedir?

Her iki diyabet tipi de damar duvarında hasar yaparak organ hasarına neden olurlar. Organ hasarı hangi lokalizasyondaki hangi tip damarların etkilendiğine göre bir değişiklik gösterir. Kilo problemi ön planda olan hastalarda genellikle orta ve büyük ölçekli damarları ve buna bağlı kalp krizi ve felç gibi sorunlara neden olmaktadır. Daha düşük kilolu hastalarda ise genellikle küçük ve orta ölçekli damarları etkileyerek göz, böbrek ve ayak problemleri gibi sorunlarla kendini belli eder.

Hangi Aşamada Ameliyat Öneriliyor?

Tip 2 diyabette orta ve büyük ölçekli damar hasarı hastalık tanısı konmadan önce başlar. Zaten, hastaların önemli bir kısmının tanı anında 2-3 yıllık bir hastalık geçmişi olduğu kabul edilir. Tanı aldığınız anda hâlihazırda damarlarınızda bir etkilenim var. Ne var ki, tip 2 diyabetin genellikle ılımlı bir seyri vardır. Yani, komplikasyonların önemli bir kısmı yıllar içinde yavaş yavaş kendini belli eder. Bu sebeple “sinsi” hastalık olarak da tanımlanır. Bir tip 2 diyabet hastasının takibinde genellikle 10-12 yıllık bir süre zarfında kendi insülin rezervlerini tükettiği kabul edilir ve genellikle bu dönemden sonra organ hasarlarına ait emareler kendini belli etmeye başlar. Hastaların da genelde bize tedavi yani tip 2 diyabet ameliyatı için başvurduğu dönem budur. Çoğu hasta işler iyiymiş gibi görünmekte iken ameliyat olmayı istemez. Bir diyabet hastasına ameliyat ( şeker ameliyatı) ile yardımcı olabilmemiz için ya standart tedavilerle şekerini kontrol altına alamıyor olması ya da organ hasarı bulguları olması lazım. Tabii ki, organ kaybı olmadan ve insülin rezervleri tam tükenmeden başvurmanın da pek çok olumlu sonucu vardır. Obezite ile beraber tip 2 diyabet hastalarında daha iyi sonuçlar elde edilmektedir.

Bu Tedavi Yönteminin Yan Etkileri Var Mıdır? Var ise Nelerdir?

Bu konuyu ameliyat sonrası erken dönem ve sonraki yıllarda ortaya çıkan geç dönem komplikasyonlar olarak ikiye ayırmak lazım. Her ameliyat için belirlenmiş bir komplikasyon oranı vardır ve üst sindirim sistemi ameliyatlarında bu oran yaklaşık %10’dur. Bu ameliyatlarda da aynı oran geçerlidir. Bunlar arasında kanama, enfeksiyon, sızıntı, kaçak, narkoza bağlı sorunlar yer almaktadır. Benim kendi hastalarımda bu komplikasyon oranı %6 civarındadır. Yani, kitabi oranların altındadır. Uzun dönemde ise ortaya çıkması muhtemel 2 tane sorun vardır. Bunlardan birisi fıtıktır. Ameliyat yapılan deliklerden veya içeriden fıtık gelişimi oluşabilir. Bunun oranı %1’dir. Bir diğer olası sorun ise safra kesesinde taş veya çamur gelişme riskidir. Bunun oranı %12’dir. Safra koruyucu ilaçlar ile bu oran %5’lere çekilebilmekte.

Rny Gastrik Bypass

Rny Gastrik Bypass Operasyonu

Genel Özellikler

  • Hem kısıtlayıcı hem emilim (kalori) azaltıcı bir operasyondur.
  • ABD ve birçok Avrupa ülkesinde en fazla uygulanmış olan obezite cerrahisi yöntemidir.

Operasyon sonrasında yüksek kalorili gıdaların (özellikle karbonhidrat içeren gıdalar) fazla/hızlı tüketilmesi, hastaları rahatsız edebileceği için, hastalar yeme/içme alışkanlıklarını daha sağlıklı bir hale getirmektedirler. (Hastalar tarafından, tatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durmaya yönelik bir eğilim sergilenmektedir).

Birinci şekilde yemek borusu, mide ve ince bağırsağın başlangıç bölümü yer almaktadır.

Gastrik Bypass, RNY (Roux-en-y) Gastrik Bypass olarak da bilinen bir cerrahi işlemdir. Ameliyat, obezite ve metabolik cerrahi alanının kapsamına girer. Bu operasyonda mide biri küçük diğeri büyük olan iki bölüme ayrılır. Üstte kalan küçük mide keseciği doğrudan ince bağırsağa bağlanır. Operasyon sayesinde mide hacmi küçültülür, aynı zamanda bağırsakların bir bölümü devre dışı bırakılır. Bağırsakların devre dışı kalması sonucunda alınan gıdaların bir kısmı emilmeden vücuttan atılır, bu da kilo alımını engeller. Ameliyat olan hastalarda mide hacmi küçüldüğü için, kişi daha az besinle tokluk hissi yaşar, bu da iştahı baskılayan bir durumdur.

RNY GASTRİK BYPASS AMELİYATI NEDİR?

Gastrik Bypass, günümüzde sıklıkla başvurulan bir çeşit mide küçültme ameliyatıdır. Operasyon, diyet ve egzersizle sonuç alamayan, kiloları sağlığını ciddi derecede etkilemeye başlayan insanlara uygulanır. Operasyonda amaç, tüp mide ameliyatındakinden farklıdır. Tüp mide operasyonunda mide kapasitesindeki küçülmeyle sonuca gidilirken, Mide Bypass ameliyatında hem kapasitedeki küçülme ile hem de emilimin azaltılması yoluyla sonuca gitmek amaçlanır.

RNY GASTRİK BYPASS NEDEN YAPILIR?

Operasyon, kişinin fazla kilolarını kaybetmesini sağlar. Aşırı kilodan kaynaklı bazı sağlık sorunları, kişinin sağlığını büyük ölçüde tehdit edebilir, ameliyatla bu sorunların da önüne geçebilir. Sağlığı tehdit eden sağlık sorunlarından bazıları:

  • Hipertansiyon (yüksek tansiyon)
  • Gastro-özofageal reflü
  • Yüksek kolesterol
  • Kısırlık (İnfertilite)
  • Tip II Diabetes Mellitus (Tip 2 diyabet)
  • Kalp ve damar hastalıkları

Ameliyat sonucunda kişiler, bu sağlık sorunları ve getirdikleri risklerden de korunmuş olur. Ameliyat genelde diyet ve egzersizle kilo verme çalışmaları yapıldıktan sonra gerçekleştirilir, operasyon sonrası yine diyet ve egzersizle destekleme yapılmalıdır.

OPERASYON KİMLERE YAPILIR?

Mide küçültme ameliyat yöntemlerinin hepsi, bazı şartlara uyan hastalara uygulanan yöntemlerdir. Operasyon için hastada aranan şartlardan bazıları:

  • Beden kitle indeksinin (BKİ) 40 ve üzeri olması (yüksek obezite)
  • BKİ değerinin 35 ila 39,9 arasında olması, bunun yanında hastaya eşlik eden kilo kaynaklı bazı sağlık problemlerinin varlığı
  • Ameliyatsız kilo kaybı yöntemlerinin kişide denenmiş olması

Bu şartlardan en az birini sağlayan kişilerde, mide küçültme amaçlı operasyonlar uygulanabilir. Mide Bypass da bu operasyonlardan biridir. Çok özel durumlarda BKİ değeri 30-34 arasındaki kişilere de ameliyat yapılabilmektedir, ancak bu gibi durumlarda doktorun karar ve onayı gerekmektedir.

RNY GASTRİK BYPASS AMELİYATI NASIL YAPILIR?

İşlem, laparoskopik olarak yürütülür. Laparoskopide, karından açılan küçük kesilerden karın boşluğuna çeşitli aletler ve izlem amacıyla bir adet kamera karın içine yerleştirilir. Kameranın elde ettiği görüntü bir ekrana yansıtılır, cerrah ameliyatı böylece sorunsuz bir şekilde izleyerek yapabilir.

Operasyon 2 aşamalıdır. İlk aşamada, midenin yemek borusuyla birleşen kısmında biraz mide bırakılacak şekilde büyük bir parçası kapatılıp kesilerek ayrılır. Böylece küçük bir mide torbası (mide poşu) oluşturulur. Kalan mide hacmi yaklaşık olarak 30-50 ml’dir. Tüp mide ameliyatından farklı olarak bu operasyonda midenin herhangi bir parçası çıkartılmaz. Oluşturulan mide torbası sayesinde besinler artık buraya gelir.

İkinci aşamada ise ince bağırsakların bir bölümü ayrılarak oluşturulan mide kesesine bağlanır. Böylece yeni bir sindirim yolu oluşturulmuş olur. Ameliyat esnasında vücuttan herhangi bir parça çıkarılmaz. Mide ve bağırsakların ayrılan kısımları, oluşturulan yola bir yerden sonra bağlanarak safra ve çeşitli enzimlerin sindirime katılmasında yardımcı olur. Vücuttan herhangi bir parça çıkarılmadığı için sindirim sisteminin eski haline döndürülebilmesi mümkündür.

Ameliyatın, bağırsakların hiç bölünmeden direkt olarak mide torbasıyla birleştirildiği bir varyasyonu (mini gastrik bypass) da bulunmaktadır.

OPERASYONUN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELERDİR?

İşlem, yapılış yönteminden kaynaklanan bazı özelliklerin getirdiği birkaç avantaj ve dezavantaja sahiptir.

Avantajları

  • Hasta, uzun vadede fazla kilolarının büyük bir kısmından kurtulur (%60-80 arası)
  • Emilen gıda miktarı azalır
  • Tokluk hissi oluşturularak iştahın bir kısmı daha kolay baskılanır
  • Genellikle gastrik bypass ameliyatı sonrası verilen kiloların büyük bir kısmı kalıcıdır
  • Geri kilo alım oranları Tüp midenin yarısından daha azdır
  • Ayrıca operasyonla birlikte, fazla kilolardan kaynaklanan bazı sağlık sorunlarının da önüne geçilebilir. Böylece kişilerin daha sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürmesi sağlanmış olur.

Dezavantajları

  • Revizyon ameliyatı gerektiğinde seçenekler daha azdır
  • Diğer mide küçültme operasyonlarına göre barsaklarda da işlem yapıldığından komplikasyon gelişme ihtimali daha yüksektir
  • Emilimi azalttığı için nadire de olsa vücutta bazı vitamin ve minerallerde eksiklik durumu oluşabilir
  • Operasyon sonrası geçici süre düzenli diyet, vitamin ve mineral takviyeleri uygulanmalıdır

Mide Bypass Ameliyatının Hastanın Kilo Vermesine Katkıları

Mide bypass ameliyatı olanların iki yolla kilo kaybı sağlanmaktadır. Mide hacminin küçültülmesi sayesinde mide, daha az besin alır bir hale gelir. Böylece eskisine göre daha az besinle tokluk hissi oluşturulması sağlanır. Böylece kişinin fazla yemek yiyerek daha fazla kalori alımının önüne geçilir. Hastaların belirli bir kısmı ameliyattan sonra oluşan bu tokluk hissine dikkat etmez, ancak anatomik olarak artık daha fazla yiyemeyecekleri için midelerinde büyük bir rahatsızlık ve kusma hissi oluşur.

Kilo verilmeye katkıda bulunan ikinci yol ise, bağırsakların bir kısmının bölünüp ayrılarak oluşturulan mide kesesine bağlanması sayesinde oluşur. İnce bağırsaklar, vücuda alınan besinlerin emilimini sağlar. Sindirimdeki aktif kullanılan bağırsak uzunluğunun azaltılması sonucunda da besinlerin emilim oranı azalır. Emilmeyen besinler, vücuttan direk olarak dışkı yoluyla dışarı atılır. Böylece alınan besinlerin hepsi vücuda kalori olarak geri dönmemiş olur.

Mide Bypass Operasyonu Sonrasında Ağrı Oluşur mu?

İşlem laparoskopik olarak yapılır, yani operasyon esnasında vücutta küçük kesiler açılır. Bu sebeple ameliyat sonrası ağrı oluşumu açık ameliyatlardakine oranla daha azdır, ancak yine de belirli bir oranda ağrı oluşumu söz konusudur. Bu ağrıların şiddeti ve özelliği, kişiden kişiye göre değişebilmektedir. Ameliyatı gerçekleştiren doktor ve gerektiğinde anestezi yani ağrı doktoru hastanın ağrılardan en az ölçüde problem yaşaması için gerekli önlem, tedaviler uygularlar ve ağrısız bir ameliyat sonrası dönem olur.

Ameliyat Sonrası İz Kalır Mı?

İşlem, küçük kesiler aracılığıyla yürütülür. Bu sayede operasyon sonrasında çok az iz kalır. Bu kalan izler de birkaç ay içinde kendiliğinden görünemez hale gelir, uygulanan çeşitli yöntemler veya krem tedavisi ile izlerden tamamen kurtulabilmek mümkündür. Böylece hastanın karnında estetik görünümü bozacak bir görüntü oluşumu engellenir.

RNY Gastrik Bypass İşlemi Sonrası İyileşme Süreci

Operasyon sonrası iyileşme süreci, açık ameliyatlara oranla daha kısa sürmektedir. Ameliyattan sonra hasta, birkaç gün hastanede kontrol altında tutulur. Herhangi bir komplikasyon oluşmadığından emin olunduktan sonra hastalar taburcu edilir. Taburcu olduktan sonra da nedensiz ateş, karın ağrısı gibi semptomlar olması durumunda hastalar acilen doktora başvurmalıdır.

Hasta, eğer masa başı bir işte çalışıyorsa 1 hafta, aktif olarak hareket edilen bir işte çalışıyorsa 1 ay civarı bir sürede işine geri dönebilir. Bu süreler kişiden kişiye göre değişebildiği için, doktorun fikri bu gibi durumlarda çok önemlidir.

Gastrik Bypass Sonrası Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Hastalar, operasyon sonrasındaki ilk 1 ay yumuşak gıdalarla beslenmelidir. Doktor ve diyetisyeninin beraber, özenle hazırladığı diyet programına harfiyen uyulmalıdır. Aksi takdirde ameliyatın hedeflemiş olduğu kilo kaybı tam olarak gerçekleştirilemeyebilir. Emilim, eskisine göre daha az olduğu için hastada vitamin ve mineral eksiklikleri meydana gelebilir. Bu gibi durumları önlemek için hastalara gıda takviyeleri de uygulanır. Hastalara yemekleri daha çok çiğnemeleri ve hazmı kolaylaştırmaları da operasyon sonrası önerilenler arasındadır.

Bazı hastalarda ameliyattan sonra da kilo alımı görülebilmektedir. Ancak bu durum sadece diyete uymayan ve öğün aralarında fazladan atıştırmalar yapan kişilerde meydana gelir. Bu gibi durumları engellemek için, hastaların kendilerine verilen ana öğün programlarının arasında fazladan ve yüksek kalorili atıştırmalar tüketmekten kaçınmaları beklenir.

Transit Bipartisyon

Glikozun kanda fazla ve serbestçe dolaşmaya başlaması, insülin hormonunun ise yeterli miktarda olmasına rağmen bu glikozu hücrelere aktaramaması sonucunda diyabet hastalığı ortaya çıkar. Kısa ve orta vadede yalnızca hayat konforunu etkiliyor gibi görünse de uzun vadede oldukça tehlikeli olan bu hastalığın birden fazla tedavi yöntemi bulunur. Tedavi yönteminin belirlenmesinde hastanın durumu oldukça önemlidir. Hastalığın ortaya çıkma nedeni, ortaya çıkma yaşı, ilerleme hızı ve mevcut durumuna göre tedavi yöntemlerinden biri veya birkaçı aynı anda uygulanır. Hayat tarzı değişiklikleri, transit bipartisyon ameliyatına giden yolda ilk yapılması gerekendir. Şekerden yoksun ve hareketli bir yaşam tip 2 diyabetle mücadelenin temelini oluşturur. İkinci aşamada ise insülin takviyesi gelir. Kandaki insülin hormonu miktarı normalin çok üstüne çıkarılarak glikozun bir şekilde hücrelere bağlanması sağlanır. Bu metot etkili olsa da geçici çözüm sunmaktadır. İnsülin hormonu seviyesi, takviye edilebilecek miktarların çok üzerine geldiğinde diğer yöntemlere geçilmesi gerekir. İnsülin takviyesi ile diyabeti kontrol edemeyen ancak ameliyata da başvurmak istemeyen hastalara ara yol olarak bazı tedaviler uygulanabilir. Bunların temel amacı diyabeti de ortaya çıkaran sorunların çözülmesidir ki bu sorunların başında fazla kilolar gelir. Eğer hastalar hem zayıf hem de ileri seviye diyabet hastası ise (bu oransal olarak oldukça az karşılaşılan bir durumdur) transit bipartisyon ameliyatının uygulanması zorunlu hale gelir.

Transit Bipartisyon Nedir

Transit bipartisyon ameliyatı fazla kiloları olmayan ancak aynı zamanda diyabeti olan hastalara uygulanan gelişmiş bir metabolik cerrahi yöntemidir. Tüm metabolik cerrahi yöntemleri içerisinde belki de en gelişmiş yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Amaç emilimi bozmak ve besin tüketimini sınırlamaktır. Emilimin oldukça narin bir şekilde bozuluyor olmasından dolayı sindirim sistemine bağlı yan etkiler oldukça sınırlıdır. Ameliyat, mide hacminin sınırlandırılması ile başlar. Genelde mide hacminin yüzde yetmişi işlevsiz hale getirilir. Hastanın fazla kiloları olmasa dahi kan şekerini kontrol etmek amacıyla bu mutlaka gerçekleştirilir.Alınan mide kısmı, iştahın artmasını sağlayan özel bir hormonun da salgı bölgesidir. Geride kalan mide kütlesi kesi noktalarından zımbalanarak kapatılır ve kaçak riskinin önüne geçilir. İkinci aşamada ise bağırsaklara gerçekleştirilecek müdahaleye sıra gelir. Hastadan hastaya göre değişmekle birlikte özel bazı ölçülere göre kesi işlemi gerçekleştirilir. Bağırsakların alt kısmından 130 – 150 santimetre arasında bir noktaya işaret konur. İşaret noktasından yukarıya doğru 100 – 120 santimetre daha gidilerek bağırsaklar ikiye ayrılır.Alt bağırsak parçasının üst ucu midenin altına ikinci bir yol olarak bağlanır. Halihazırda mideden çıkan bağırsak parçası ise, alt bağırsak parçasına ilk işaret konulan noktadan bağlanır. Böylece anüse doğru yaklaştıkça birleşen ancak üst tarafı birbirinden oldukça uzak olan iki farklı bağırsak yolu oluşturulur. Ameliyat ile birlikte:

  1. Besin tüketim miktarı yüzde elli ile seksen arasında azaltılır.
  2. Tüketilen besinlerin yüzde altmış kadarı yeni bağırsak yolundan, yüzde kırk kadarı da eski bağırsak yolundan hareket eder. İki farklı yoldan besin geçici olması sindirimi hızlandırırken aynı zamanda kana karışan şeker miktarını azaltır. İnsülin salgısını artıran alt bağırsak parçasına hızlıca besin geçici olması da insülin hormonu miktarını artırır.

Transit bipartisyon ameliyatının temel amacı olan şeker hastalığının tamamen oradan kaldırılması bu bağırsak akış şeması ile kolayca gerçekleştirilmektedir.

Kimler Transit Bipartisyon Ameliyatı Olabilir

Transit bipartisyon ameliyatı her diyabet hastası için uygun değildir. Ameliyat ancak en uygun hastalara uygulandığı takdirde başarılı olduğu için, şartları taşımayan hastalara transit bipartisyon ameliyatının uygulanması gibi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca vücudun durumuna göre diğer ameliyat yöntemlerine başvurulması da mümkündür.

  1. Transit bipartisyon ameliyatı yalnızca tip 2 diyabet hastalarına uygulanmaktadır.
  2. Tip 2 diyabet hastalarının insülin rezervleri yani insülin üretebilme kapasiteleri yeterli olmalıdır.
  3. Hastaların vücut kitle indeksleri yirmi ile otuz arasında olmalıdır. Genel hasta profilinin ise yirmi beş ile otuz arasında olması yeterlidir.
  4. Diyabete diğer metabolizma sorunları eşlik ettikçe ameliyata uygunluk azalır.
  5. Transit bipartisyon ameliyatının yapılacağı hastaların tüm ameliyatsız yöntemleri içtenlikle denemiş ancak başarısız olmuş olması beklenir.

Tüm bu şartlara ek olarak hasta özelinde belirlenen çeşitli sağlık şartları da aranmaktadır. Hiç kimse, hiçbir yerden duyduğu bilgiler ışığında ameliyata uygun olup olmadığına karar vermemelidir. Uygunluk ancak uzun bir tıbbi muayenenin ardından belli olmaktadır.

Transit Bipartisyon Ameliyatı Avantajları ve Dezavantajları

Transit bipartisyon ameliyatı oldukça özel bir metabolik cerrahi yöntemdir. Yöntem, diğer tüm sindirim sistemi tekniklerinden daha sonra geliştirildiği için birçok avantaja sahiptir. Genel olarak ise dezavantajlarından bahsetmek mümkün değildir. Transit bipartisyon ameliyatı en uygun adaylara uygulandığında:

  1. Vitamin ve mineral eksikliklerine dair sorunlar altı – sekiz boyunca devam etmektedir. Sekiz aylık süreden sonra ise düzenli olarak vitamin veya mineral takviyesi alınmasına gerek yoktur.
  2. Sindirim sisteminin mide dışındaki hiçbir parçası atıl hale getirilmemektedir. Bu da uzun vadeli sonuçların sağlıklı bir insana oldukça yakın olmasını sağlamaktadır.
  3. Diğer sindirim sistemi ameliyatlarından sonra artan kandaki hemoglobin değerleri, transit bipartisyon ameliyatlarından sonra normale oldukça yakın seyretmektedir.
  4. Hastanede yatış ve iyileşme süresi oldukça kısadır. Kapalı ameliyat yönteminin uygulanıyor olması ve minimal cerrahi kesilerin yapılıyor olması bu avantajı ortaya çıkarmaktadır.

Dezavantaj olarak ise, hastanın yaşam tarzına da bağlı olarak beş – sekiz yıllık sürenin sonunda hafif kilo alımına meyil gösterilmektedir. Ufak bazı diyetlerle ve spor egzersizleri ile bu sorun da tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Tüm vakaların yaklaşık olarak binde ikisinde ise ameliyat sırasında ölüm gerçekleşmektedir

Uygulanacak tedavi yöntemleri ve sonuçları her hastanın yaş, cinsiyet, metabolizma hızı ve yandaş hastalıklarına göre değişiklik gösterebilmektedir. Her hasta ayrı ayrı değerlendirilmelidir.